31 Temmuz 2010 Cumartesi

Sıcak Hava İyi Gelir! Renklidir!

Sıcak atmosferin termometreleri patlatabilme yetisine sahip olduğu bu günlerde, zamanımın dörtte üçü, 'mecburi home sweet home' modunda geçmekte.

Kapı dışındaki, 'sağlığa zararlıdır' 36-38 derecelere maruz kalmaktansa, 20 -22' lik odamı tercih edip, 10 dakika aralıklarla belki geçecek olan herhangi bir taşıt sesini duymayı, cırcır böceklerinin beyin kazıyan lakin bir o kadar da huzur verici 'haydi hep birlikte!' gürültüsüne kulak asmamayı, gün boyu olabildiğine film izleyip bir eleştirmen edasıyla, saatlerce oyunculukları ve alternatif sahneleri kardeşimle tartışmayı yeğliyorum.

Bir rastlantı sonucu gözüme ilişen ve 1950' ler -1960' lar İngiltere'sinde pek dramatik hayatlardan birinden kaçışı müzikte arayan 'Nowhere Boy', 2009 Londra Film Festivali'nin kapanış filmi olarak gösterilmiş. Dramayı müzikle buluşturan ödüllü biyografik yapım, eskilerden beri kulağımızda hala çınlayan melodileri, gülmelerle, hüzünlenmelerle, meraklanmalarla ve çılgınlıklarla harmanlıyor. Kim olduğunu hemen keşfedin!


Rock'n Roll 'u Pop/Rock'u sevmemekte ısrarcıysanız, 'The End' de bu müziğe aş ereceğinizden emin olunuz!




Tabi bana inat evde oturmayıp su kıyılarına inenlerdenseniz ve üstüne üstlük şehrimin yakınlarından geçenlerdenseniz, 'Nowhere Boy' havasına, hemde o su kenarlarında kıyılarında bir yerlerde, girebilirsiniz.

Nasıl mı?
 Tabi ki Babylon'un Aya Yorgi şubesinde her cuma gerçekleşen nostalji tadındaki şehir efsanesi 'Oldies But Goldies'  gecelerinde, kelimelerin yetersiz kaldığı bir ambiyansta uyumayı unutarak, ABBA' dan The Cure' a, Madonna' dan Michael Jackson' a savrulup, melodi ve ritmler içinde mest olarak.

Eğer ki 'C seçeneğini seçeceğim!' derseniz, zat-i alinizi Sertab Erener'in 'Rengarenk Turnesi' nin 6 Ağustos'taki Çeşme ayağında bulabilirsiniz. "Neresi açık adresi?" diye kime sorsanız, Çeşme Açıkhava Tiyatrosu'nu gösterecektir...

Tüm bu aktiviteyi geride bıraktıktan ve biraz 'basit felsefe' ye döndükten sonra, orta okulda hafızalarımızda yer eden ve bana göre bir klasik niteliğindeki eseri tekrar okumalısınız derim. Yıllar sonra ondan 'başka' şeyler çıkartıp, 'başka' olayları görüp, şahit olup, bu sefer durumun tatlı değil de ekşi kısmını tadıp, tuzlu parçasını ısıracaksınız. Hele ki dünyevi bakışım genişlesin fikrindeyseniz. İnce ama bununla birlikte dibi gözükmeyecek kadar derin bir kitap "Simyacı"...



Ne de olsa her bir gün mütemadiyen, kurulmuşçasına, yaptığım monoton işlerin dışındaki her eylem 'tatil' i daha da anlamlı kılıyor benim için.. Bu "az" kadarı yeterli midir yoksa hakikaten "az" mıdır ? Bilemedim...

Neyse..
Yakın zamanda, kimine göre yakınlarda, kimine göre uzaklarda, orda-burda tekrar görüşmek dileğiyle... 

Fonda ise kulaklarımızı biraz daha çınlatası bir melodi olsun...







Share/Bookmark